Kumluca

Kumluca
Bölgede bulunan diğer köy isimlerinde olduğu gibi Kumluca adının da bir hayli eski olduğunu görüyoruz. XVI. yüzyılın ikinci yarısına ait Teke Sancağı’nın Defter-i Evkaf-ı Liva-ı Teke adlı vakıf defterinde geçen “Vakf-ı Zaviye-i Şeyh Bey zemin-i Kumluca-Belen der sınur-ı Elmalı der Kaş” ve “Vakf-ı Zaviye-i Mehmed veled-i Savcı der Karye-i Dere kıt’atan iki dönüm yer kullanmaktadır” kaydı hem Kumluca’nın hem de Dereköyün tarihinin günümüzden yaklaşık beş yüz yıl geri gittiğinin açık kanıtıdır. 1567 yılı kaydına göre Elmalu-Kaş sınırında bulunan zemini Kumluca-Belen ismi XIX. yüzyılın sonlarından itibaren bu günkü Kumluca bölgesinin genel adına verilmiştir.

XIX. yüzyılda bölgeyi dolaşan seyyahlardan öğ-rendiğimize göre bölgede yaşayan bir kısım göçer evliler kışlak olarak Corydalla ve Rhodiapolis’i kullanmışlardır. XIX. yüzyılın sonlarında bugünkü Kumluca kurulup gelişmeye başlayınca Corydalla’daki halk yavaş yavaş Kumluca’ya gelmeye başladı. 1842 yılında bölgeye gelen Spratt ve Forbes ilk olarak Hacıveliler’e uğramış ve burayı “her hafta kurulan pazar için dikilmiş bir sıra kulübeden, Yörük çadırları ile bir demirci dükkanından oluşan küçük bir köydür. Düzlüğün yukarısında ikiden üç yüz ayağa yükselen iki sivri külah biçimindeki tepenin dibinde uzanır” şeklinde tarif etmiştir.

Milli Mücadelenin kazanılmasından sonra Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi İğdir-Kardıç bölgesinde yaşayan Rumlar da ülkeyi terk ettiler. Do-layısıyla bölgede yaylak ve kışlak olarak yaşayan halk, Cumhuriyet döneminde Kumluca ve çevresine yoğun olarak yerleşmeye başladılar. Bölgenin Müslüman sakinleri tarımın yanında daha çok hayvancılık ile uğraşmakta idiler.

Yine 1958 yılında İngiliz Yazar-Seyyah Freya Stark Kumluca hakkında şöyle “Kumluca’nın arkasına düşen tepenin eteğine ulaşmak; bir buçuk saatimizi aldı. Uzun süre çam ağaçlarının gölgesinde, harikulade manzara içinde yol alırken; Kumluca’da bir minare uzaktan göründü. Dağın eteğinde, Kumluca’ya ulaşıncaya kadar birkaç köy gördük. İlk köyün girişinde, hemen yol kenarında Roma devrine ait olduğunu sandığım bir değirmen taşı vardır. Belki de bu, yarı yarıya gömülmüş bir sütundu. Bir süre sonra Kumluca’ya ulaştık. Kumluca, şimdiye kadar
gördüğüm yerlere pek benzemiyordu. Buraya yeni evler, dükkanlar inşa ediliyordu. Uzunca bir caddenin sağında solunda birçok ev ve dükkan vardı. Dükkanlardaki malların çeşitliliği bizi bir hayli şaşırttı. Lambalar, cam eşyalar, çaydanlıklar, ipler, kauçuk hortum, çeşitli tarım aletleri, renkli iplikler, çoraplar, düğmeler, top top kumaşlar hemen gözüme çarpıveren şeyler arasında. Buradaki kumaş bolluğunu, şimdiye kadar gezdiğim hiçbir yerde görmedim. İnsan; acaba burası kumaş alnıp-satılan bir merkez mi? diye düşünmekten kendini alamıyor. Hele, terziler! Bu kadar çok terzi, başka nerede bulunabilir? Esnafın % 80’inin terzi olduğu küçük bir kasaba düşünebiliyor musunuz? O gün, Kumluca’dan bırakmadılar. Biz de ertesi gün yola çıkmak üzere, misafirperver Kumlucalılara teşekkür ederek, sevimli otellerinde bir gece kaldık…”
demektedir.

Bir cevap yazın