Kumluca Tarihçesi


KUMLUCA’NIN TARİHÇESİ

Türkiye’nin incisi, turizm cenneti güzel Antalya’mızın şirin ilçesi Kumluca’nın tarihi pek yenidir. Ama bu münbit topraklarda Türklerden önce, ilkçağlardan beri birçok kavimlerin yaşadığı çeşitli devletler kurdukları, bıraktıkları eserlerden anlaşılmaktadır. Antalya bölgesinin Anadolu Selçukluları tarafından Süleyman Şah zamanında alındığı bilinmektedir. Fakat Kumluca ve çevresinde Selçuklulardan kalma hiçbir esere rastlanmamaktadır. Anadolu’yu işgal eden Moğolların 1336’da çekilmesiyle Anadolu’da beylikler dönemi başlayacaktır.Bu dönemde Hamitoğulları Beyliğinin bir kolu olan Tekelioğulları yöreye hakim olmuşlardır. Yıldırım Bayezit döneminde yöre Osmanlı egemenliğine girmiştir.

Bütün bu devirlerde Kumluca’da yerleşik hayatın olmadığı anlaşılmaktadır. Hayvancılık yapan göçebe Türkler, yazın Elmalı ve Korkuteli yaylalarında, güzü Kuzca ve çevresinde, kışı da Kumluca ve çevresinde geçirirlerdi.O günlerde bugünkü Kumluca ilçesi sınırları içindeki bölge, Iğdırmağardıç veya kısaca halk dilinde Gardıç adı ile tanınırdı.Bugünkü ilçe merkezinin içinde bulunduğu münbit ova, o günlerde tamamen fundalık ve bataklıklarla dolu olduğundan, ilk yerleşim;ilçe merkezinin 5 km. kadar doğusunda tepelerin eteklerinde Sarıkavak adıyla 1830 yıllarında yapılmıştır.Daha önce Teke sancağı adıyla Konya İline bağlı olan ilimiz Antalya’nın, 1914 yılında bağımsız bir il olması ile, Sancağa bağlı idari teşkilatta yeni bir takım düzenlemelere gidilmiştir.Elmalıdan ayrılan Finike ile Antalya’ya bağlı Iğdırmağardıç Bucağı Kumluca ve Kemer diye ikiye ayrılarak,Kemer Antalya’ya, Kumluca da Finike’ye bağlanmıştır. Bu sırada Sarıkavak Iğdırmağardıç, Bucağının bir köyüdür. Bugünkü Kuzca köyü ise,o zaman ayrı bir bucak idi.1924 yılında Kuzca Bucağının merkezi Gödene ‘ye (Altınyaka) alınmış ve zamanla göçebe halkın yerleşerek kalabalık bir merkez haline getirdiği bugünkü ilçe merkezinin bulunduğu yerde Kumluca Bucağı kurulmuştur.Kumluca Bucağı sonraki dönemde daha da büyümüş,7033 sayılı kanunla 1.4.1958’de Finike’den ayrılarak ilçe olmuştur.

KUMLUCA’DA TARiH ÖNCESi ÇAĞLAR
İlçemiz ilkçağlardan beri birçok devletlerin yerleşim alanı içinde yer almıştır.Bunlardan Likyalılar, Fenikeliler,Romalılar ve bir kavim olan Selimler sırasıyla ilk yerleşip dağılan topluluklar olarak bilinir.

KUMLUCA’NIN ADININ NEREDEN GELDİĞİ
Kumluca adının şuradan geldiği rivayet edilir:Henüz bugünkü ilçe merkezinde hiç, yerleşme yokken, Sarıkavak ‘tan bir köylü Gavur deresinin batı kıyısında kumluk ve fundalık bir arazi olan şimdiki şehir merkezinin bulunduğu yere karpuz ekmiş.Kumsal ve verimli arazide karpuzlar oldukça iri olmuş.Yetişen karpuzları yetiştiricisi köylere götürüp satarken, köylüler bu karpuzları nerede yetiştirdiğini sormuşlar.O da “derenin kıyısındaki kumluca yerde” diye cevap vermiş.Bu köylünün meşhur karpuzlarının methi, karpuzların yetiştiği yerin adının zamanla “Kumluca” olmasına neden olmuştur. Eskiden karpuzları ile ün kazanmış olan Kumluca ‘da bugün çağın gereklerine uyularak, cam ve plastik seralarda turfanda sebzecilik yapılmakta ve Türkiye’nin sebze ve narenciye ihtiyacının önemli bir kısmı buradan karşılanmaktadır.

İLÇENİN YERİ
Kumluca ilçesi,Akdeniz Bölgesinin Batı Akdeniz Bölümünde,Antalya Körfezi’nin batı kısmındaki Teke Yarımadası diye adlandırılan Antalya Körfezi ile Fethiye Körfezi hizasında Akdeniz’e doğru uzanan uzantı üzerinde yer almaktadır. ilçenin güneyinde Akdeniz,kuzeyinde Korkuteli ilçesi,doğusunda Kemer ilçesi, batısında Finike ilçesi,batı ve kuzeybatı yönünde de Elmalı ilçesi bulunmaktadır.

JEOLOJİK YAPISI
İlçe merkezinin bulunduğu zemin,Alakır çayı ile Gavur deresinin dağlardan sürükleyip getirdiği alivyonlu bir ovadır.Yer yer çakıl, kum ve toprak katmanlarından oluşmuş olan bu ovanın oluşumu yenidir.Dağ köylerinde ise eğimli ve hafif taşlı, fakat genellikle verimli bir toprak yapısı mevcuttur.

YERYÜZÜ ŞEKİLLERİ
İlçe,üç tarafı dağlarla çevrili,denizden kuzeye doğru uzanarak Tatlık mevkiinde son bulan verimli bir ova üzerinde yer almaktadır. Bu ovanın doğuya doğru uzantısı üzerinde Mavikent Kasabası bulunmaktadır. Ova üzerinde Mavikent ten başka altı köy daha vardır.ilçenin kuzeyindeki dağlar gittikçe yükselerek Beydağları’na kadar uzanan engebeli bir arazi oluşturmuştur. En önemli dağları;doğuda Musa Dağları,Çatal tepeler,Baldıranlı ve Eren Dağı,kuzeyde Çömekli Dağı, Daz Dağı ve Teke Dağıdır.

AKARSULARI
Finike ilçesi ile ilçemizin sınırlarını teşkil eden Alakır Çayı Beydağlarının eteğindeki kaynaklardan beslenmektedir. Bu çayın yukarılarında alabalık, denize yakın yerlerinde tatılsu kefali yetişir.Çayın 20 km. kadar yukarısında bir baraj kurulmuştur.Bu Barajın Suları ile Kumluca ovası sulanmaktadır. Salur köyündeki Akdağın altından kaynayıp gelen Göksu ise Kumluca’nın ikinci akarsuyudur.

İKLİMİ
Kumluca’da yazları kurak ve sicak,kışları ılık ve yağışlı geçen tipik bir Akdeniz iklimi hüküm sürer.ilçe merkezine hemen hemen hiç,kar yağmaz. Fakat Altınyaka, Gölcük, Kuzca, Büyükalan,Dere ve karacaören köyünün yüksekte kalan kesimlerine kış aylarında kar yağar.

YAYLALAR
İlçe merkezi ve ova köylerinde yaşayan halkın büyük bir bölümü deniz kenarında ahşaptan yapılma obalarda yazı geçirir,bir kısmı ise Karagöl,altınyayla,göllü,söğütcuması gibi yaylalara gider.
Hayvancılıkla uğraşan (azda olsa) kesim ise beydağı,Akpınar ve kırkpınar gibi beydağlarının üzerinde bulunan yaylalarara giderler.
Beydağları üzerinde bulunan bu yaylalara araba ulaşımı imkanı olmadığı için diğer halkın gitmesi olanaksızdır.

BİTKİ ÖRTÜSÜ
İlçemiz bitki örtüsü bakımından çok zengindir.Doğu,batı ve kuzey kesimlerinde ormanlık alanlar ve yükseklerde yaylalar vardır.Ormanlık sahaların etek kısımlarında yapraklı ve maki türleri, yükseklere doğru yapraklı ve ibreli türler,en yükseklerde ise ibreli ağaçlar hakimdir.Yüksek dağların zirveleri ise çıplaktır En çok sırası ile çam, sedir, pıynar, mese, ardıç,gök ağaç, yabani zeytin, yabani armut ve çınar gibi ağaçlar yetişmektedir. Kumluca ovası bağlık bahçeliktir. Bahçelerde en çok portakal, limon, mandalina, greyfurt, zeytin, iğde, nar ve yeni dünya gibi meyve ağaçları yetiştirilmektedir.
Ayrıca Salur, Mavikent ve Karaöz’de muz üretimide yapılmaktadır. Altınyaka, Karacaören gibi yüksek kesimlerde ise elma,şeftali, kayısı,erik, fındık, incir, üzüm, ceviz, ayva, dut yetişir, Maki topluluğu olarak mersin, hayıt ve çaltı en çok yetişen bitkilerdendir.

GELENEK-GÖRENEKLER MAHALLİ OYUNLAR
Grup oyunları oynanmayıp, ferdi oyunlar oynanmaktadır. Yörenin en meşhur oyunu teke zortlatmasıdır. Yayla yolları, çiftetelli ve kırmızı gül oyunları ile Muğla ve Ege yöresinin zeybek oyunları oynanır. Son yıllarda Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğünce açılan Teke Yöresi Halk oyunları kursu ile yöresel oyunlar halkımıza dahada iyi öğretilmektedir. Ayrıca KUMTAD Kumluca Kültür,Turizm,Tanıtma ve Dayanışma Derneğinin Halkoyunları ekipleri vardır.

DEVE GÜREŞİ
Halk deve güreşini çok sever.Her kış birkaç sefer deve güreşleri tertiplenir. Bu güreşlere kadın, erkek ve çocuklar gelerek eğlenirler. Bu Güreşlerde Kumlucanın dışında Kale (Demre) İlçesi ve Aydın-Denizli İllerinden Develer gelir.

GELENEKSEL DÜĞÜN TÖRENLERİ
İlçemizde evlenme olayı şöyle gerçekleşir:önce oğlan tarafından bir kişi kız tarafından bir kişi ile kızın babasına dünür olarak geleceklerine dair haber gönderir. Perşembe akşamı evlenecek oğlanın babası,annesi varsa amcası,dedesi,ninesi birlikte kız evine giderler. Bir iki saatlik sohbetten sonra asıl konuya geçilir.Oğlan tarafının en yaşlısı “Allah’ın emri,Peygamberin kavli ile kızınız …………….’i oğlumuz ……………..’a layık gördük,siz de layık görüyorsanız evlendirmek istiyoruz” diyerek kız tarafının en yaşlısından kızı ister.Genellikle gönüllü de olsalar kızı hemen vermezler.”Onbeş gün düşünelim,Allah çiftlediyse bu iş olur.” derler.Onbeş gün sonra tekrar gidildiğinde gönülleri varsa kızı verirler. Başka bir gün sonra perşembe akşamı da düğün tarihi ve gelin adayına neler takılacağı konuşulur. Düğün Hazırlıkları bir hafta önceden başlar.Bu hazırlıkların bazıları şunlardır. Köyün Gençleri Düğünde kullanmak için Dağdan odun toplarlar.Keşkeklik Buğday hazırlanır.Ekmeklik un için değirmene gidilir.v.s. Düğün oğlan evinde Salı günü veya Cuma günü başlar. Oğlan evinde yapılan bu törene oğlan kınası denir. Aynı gün öğleyin “kendirlik” denilen törenle kız evine gidilir, kızın çeyiz olarak hazırladığı eşyalar alınır ve oğlanın evine serilir. Bu törende gençler de kız evinden aldıkları ve özel olarak kız tarafından bu gün için hazırlanmış yastığı alarak “yastık yarışı” denilen koşu yarışına başlarlar. Koşuda öne geçen yastığı alır ve oğlan evine kim önce yastığı getirerek oğlana verirse oğlandan bahşişini alır. Aynı törende oğlanın kıza takacağı takılarla elbiselerde kıza gönderilir. Çarşamba veya cumartesi günü ise kız evinde kız kınası denilen tören düzenlenir.Akşam eğlenirken kıza kına yakılır. Köyün diğer genç kızlar da gelin adayının çevresinde oynayarak maniler söylerler.

Yine bu tören sırasında oğlan ve kızın anne-baba ve akrabaları gelin adayına para veya bilezik kolye gibi hediyeler verirler.Bu yeni kurulacak yuvaya akrabaların bir katkısı anlamına gelmektedir. Perşembe veya pazar günü ise “gelin alma” töreni ile düğün sona erer. Gelinin yeni evine girişi de özel bir törenledir.Gelin evine girmeden önce kurban kesilir, kapının önüne köylülerin ekmek pişirdikleri saç konur.Sacın üstüne içi su dolu bir ibrik konur. Gelin adayının gireceği kapıya bir de ince ip bağlanır.Gelin önce sacın üstündeki ibriğe bir tekme vurarak suyu döker. Sonra eline verilen keser ile kapının yan tarafına bir çivi çakar. İşaret parmağına kaynanası tarafından sürülen tereyağını kapının üst pervazına sürer. Sonra da ipi kırar içeriye girer. Gelini getiren atın sahibine bahşiş verilir ve at taş atarak kovalanır.Bunun anlamı atın bu eve bir daha gelin getirmemesi dileğidir. Eğer gelin, karısı ölmüş bir damat ile evleniyorsa eve pencereden girer.Bunun da anlamı yeni gelinin de aynı kapıdan girmesi ona da ölüm getireceğine inanılmasıdır. Erkekde eve girerken arkadaşları tarafından çeşitli şakalarla dövülerek eve girer. Düğünlerde seyirlik oyun olarak “Arap Oyunu” denilen ve halkı eğlendiren oyunlar oynanmaktadır. Bu oyunda,erkeklerin kılıklarını değiştirerek kız ve arap ile efe rollerini paylaşarak oynadıkları çeşitli olaylarla halkı eğlendirirler. Ayrıca Teke Yöresine has Topal oyunu oynanır. Gelin Bir başka köye gidiyorsa Köyün gençleri Oğlan tarafından Ergenlik adı verilen bir bahşişi almadan Gelini evin kapısından çıkarmazlar. Bu bahşiş düğündeki çalışmaları karşılığı ve gelinin bir köydeki gençler yerine bir başka köye gitmesi karşılığı alınır ve köyün gençleri bu bahşiş ile topluca eğlenir.Günümüz düğünleri ise düğün salonlarında bir akşam kadın erkek karışık eğlence şeklinde olmakta ertesi günü gelin alması yapılmaktadır. Yukarıda anlatılan düğünlerin benzerleri dağ köylerinde halen yaşatılmaktadır.

MAHALLİ YEMEKLER VE SOFRA ADABI
Kış günlerinde buğday,mısır,nohut ve fasulyeden yapılan kölle ile yine mısır unundan yapılan arabaşı,Genellikle düğün ve toplu yemeklerde buğdaydan yapılan keşkek ve yayla kesimlerinde yapılan höşmerim yemekleri meşhurdur. Bu yemekleri bilhassa sülalede en yaşlı ailenin evinde yaparlar. Diğer akrabalar o eve davet edilir. Bu toplantılarda sohbetler edilir, zekir oyunları oynanır, böylece akrabalar arasındaki sevgi saygı bağları kuvvetlenmiş olur. Sofra kurulunca yemeğe önce büyüklerin başlaması adettendir.Arife ve Kandil günleri yine bir aile büyüğünün evinde topluca yemek yenir. Kurban bayramında Kurban kesildikten sonra dağlık olan köylerimizde mahellenin bir yerinde topluca herkesin katılımı ile diğer mahallelerden gelen misafirlerle birlikte kurban eti yenir.

İLÇENİN MİLLİ ÖRF VE ADET, GELENEK VE GÖRENEKLERİ
Köylerimizde bayram günlerinde şöyle bir adet vardır:Bayram namazından çıkıldıktan sonra halk ve köyün çocukları köy meydanında toplanırlar.Meydanın ortasında bir kilim serilir.Kilimin üstünde herkes birer ikişer kilo şeker döker. Köyün imamı bir dua okuyarak çocuklara elindeki çubukla bir işaret verir. Bu işareti alan çocuklar hemen kilimin çevresinde halka halinde toplanarak şekerlerden yemeğe başlarlar. Bundan sonra topluca evler gezilir, bayramlaşılır,ihtiyarların hatırı sorulur. Daha önce köyde,köylüler arasında bir takım kırgınlıklar olmuşsa muhtar, ihtiyar heyeti ve diğer büyükler tarafından barıştırılır. Bayramda köyde hiç küs kimse kalmaz.Kumluca’nın bilhassa Erentepe, İncircik, Karacaören, Kuzca gibi dağ köylerinde ise Ekin ekme ve biçme imece usulü yapılır. Köylüler toplanarak hep birlikte çalışırlar. Kimin ekini Ekiliyor veya biçiliyorsa,o köylü tarafından bir oğlak kesilerek öğleyin yenilir. Bir davulca ile bir zurnacı da çaldıkları müzikle çalışanları eğlendirirler. Ova köylerinde ise geniş çapta imece olmamasına rağmen, seralara plastik örtüleri örtülürken yardımlaşılır.

MAHALLİ KIYAFETLER
Eskiden erkekler “çakşır” denilen şalvarları, kadınlar da daha ziyade düğünlerde “üç etek” denilen uzun etekliye belden kuşaklı bir elbise giyerler. Erkekler çakşırların üstüne (belden yukarı) çizgili gömlek ve bele işlemeli, beyaz kuşak kuşanırlardı.Bugün bu yöresel elbiseler giyilmez olmuş,fakat kadınlar hala sandıklarında üç eteklerini saklamaktadırlar.

MAHALLİ EL SANATLARI
İlçemizin bilhassa Erentepe köyünde çul,çuval (gireniz çuval= Döşemealtı halılarındakine benzer motifleri vardır.), ihram denilen örtüler dokunurdu. Seracılığın yaygınlaşması ve gelirinin daha fazla olması nedeni ile bu mahalli el sanatları terkedilmeğe başlamıştır. Yine Kuzca köyünde de tahta kaşık ve bıçak sapı yapılmaktadır. İlçe Merkezinde ise orak, çapa, keser, tahra, pulluk yapan demirciler vardır.İlçemiz Çavuş (Adrasan) Köyünde hasır dokunmaktadır. Köylüler bu işi ata mesleği olarak benimse diklerinden çok güzel eserler çıkarmaktadırlar. Hasır Adrasan Gölünde yetişen bir tür kamıştan yapılmaktadır. Kamışlar Ağustos ayı içinde biçilerek kurutulur.
Hasır tezgahı 1,80 x 3.00 metre ebatında bir düzenektir. Dokuma esnasında sık sık su serpilir.

BÜYÜKLER VE KÜÇÜKLERİN EĞLENCE OYUNLARI
Eskiden bilhassa uzun kış gecelerinde belli evlerde toplanan insanlar zekir oyunu oynarlardı.Bu oyun bir tepsinin üzerine kapatılan 9 fincan ile iki takım arasında oynanır.Takımlardan birisi fincanlardan birisinin altına küçük bir parça saklar karşı tarafta bu fincanı bulmaya çalışır. Ayrıca Dokulcun, Üçek gibi oyunlar halk arasında, gençler arasında çelik çomak,uzun eşek, birdirbir, çocuklar arasında körebe, göçek beştaş gibi oyunlar oynanırdı.

EFSANELER
Tarihçi Homeros’un bir efsanesi vardır ki; bu efsanede anılan yer Kumluca’nın Yazır Köyü sınırları içinde bulunan Çıralı(Olympos)dır.

Efsane şöyledir:
Eski yunanistan’ın Argos ilinde Efry Kralı’nın talihsiz fakat yiğit bir oğlu varmış.Asıl adı Hipponus olan bu delikanlı bir gün avlanırken yanlışlıkla kardeşi Belleron’u öldürmüş. Bundan sonra ona “Belleron’u yiyen” anlamında olan Bellerofon adını takmışlar. Keder içinde baba ocağını terketmiş ve o zamanki Tirynt şehrine ve oraların Kralı Proetos’un yanına gelmiş.Onun konuğu olmuş. Kral Proetos’un güzel karısı tanrısal Ante,yakışıklı Bellerofon’a tutulmuş. Ne varki dürüst delikanlı bu aşka mukabele etmemiş. Kadın da o hırsla ve kinle kocasına: -Bana aşk ilan ederek benimle birleşmek isteyen Bellerofon’u öldürmezsen, Tanrılardan senin helakini dilerim,demiş. Karısının böyle konuşması üzerine Kral Proetos çok kızmış, ama elini konuğunun kanı ile kirletmek istememiş.Bir tahtaya birşeyler yazmış, tahtayı dokuz defa sarmış, Bellerofon’un eline tutuşturarak kaynatası Lykia ülkesinin Kralı lobates’e götürmesini söylemiş. Tahtada, Bellerofonun Kraliçe Ante’ye sarkıntılık ettiği,bu sebebten de öldürülmesi yazılı imiş.Bellerofon ölüm fermanı koltuğunda olduğu halde,Lykia’ya gelmiş.Lykia (Likya) ülkesinin başşehri olan Xanthos (Kısantos=Kınık)’taki Kral sarayına varmış.Kral Lobates, kendisini sevgi ile karşılamış, dokuz gün, dokuz gece konuk etmiş.Hergün bir boğa kesip ikramda bulunmuş. Onuncu gün sabah olunca,kral, damadı Proetos’tan getirdiği mektubu istemiş. Okuyunca Bellerofon’un öldürülmesi gerektiğini anlamış. Ne varki lobates de elini kana bulamak istememiş ve onu Lykia ülkesinde dehşet saçan Himera ejderhasını öldürmeye göndermiş. Himera ejderhası o zamanlar Himera dağının eteğinde imiş. Aslan gibi kükredikçe ağzından alevler fışkırırmış, değdiği herşeyi yakarmış.Mitolojide kanatlı bir at olarak tanınan ve adı pegasus olan atı,tanrılar yardımı ile Bellerofon yakalamış ve üstüne binmiş.Atın üstündeki Bellerofon’u gören ejderha doğuya doğru kaçmaya başlamış.Ancak önüne deniz çıkmış.Bellerofon ejderhayı denizin kıyısında yakalayarak atı ile gökyüzüne yükselmiş ve ejderhaya yukardan saldırarak, onu mızraklamış Ejderha ölmüş ama alev fışkırtan ağzı Yazır Köyü’ndeki Çıralı (Olympos)’da hala alev fışkırtmaya devam etmektedir.Çıralı denilen yerde gerçekten devamlı olarak alevler çıkan bir yer vardır. Tabii bu alevler gerçekte Himera ejderhasının ağzından çıkan alev değil, yerden çıkan bir yanıcı gazın tutuşmasındandır. GÜZÖREN KÖYÜ (SAVRUN)DE ULU KİŞİ Rivayete göre yaklaşık 400-450 yıl önce Bugünkü Elmalı ilçemizde ikamet ettiği söyleniyor.”Dede” ismiyle bilinen bu zat,ulu kişi çok gezer.çok gezdiği için çevre il ilçe ve köylerde bilinen ve tanınan bir kişidir.Çok iyi huylu,iyi kalpli,herkese hayır dua eden,herkesi seven ve hoşgörüyle yaklaşan kişiliği bilinen özellikleri.Bölgede tüm insanların sevip saygı gösterdiği Dede vasiyetinde şunu der; “herkes gibi bende öleceğim,ben öldüğümde benim cenazemi kim kaldırıp götürürse onlar beni kendi memleketlerine götürüp defnetsinler” der.bir gün gelir Dede vefat eder.Bu vasiyeti bilen köy ve kent halkları akın akın elmalıya gelirler,ama birtürlü cenazeyi kaldıramazlar.Derken İlçemiz Güzören (Savrun) köyünden’de bir heyet gider.Ve dedenin cenazesini kolaylıkla kaldırıp Güzören(savrun)’e getirip defnederler.

Bu günkü Güzören köyü mezarlığının 200-300 metre kuzey doğusundaki meşe ağaçlarının yanında sade bir kabirde yatmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Güzören köylüleri Dede’nin kabrinin üzerini sade bir türbe ile kapattılar.Bu kabrin başında yıllardır yağmur duası yapılır.yağmur duasına çevreden heryıl artan bir katılım olur ve o gün güzören köylüleri tüm misafirleri ağırlayarak yemek ikram ederler.

Bir cevap yazın